31 Ekim 2016 Pazartesi

     SU HAYATTIR..  
        Yeryüzünde herkese yetecek su var mı? Birleşmiş Milletler 2015 de yayınladığı raporunda bu endişeye dikkat çekiyor. Raporun bu soruya verdiği yanıt ürkütücü:  “Şimdilik evet, ama 15 yıl sonra su gereksiniminin %40’ını karşılayamayacağız.  Su kullanımı ve bölüşümü biçimini tepeden tırnağa değiştirmek zorundayız.” 139 sayfalık kapsamlı rapor “World Water Development Report 2015” (WWDR2015) adını taşıyor.  Açıkça, bu güzelim doğal kaynağı son derecede kötü kullandığımızı vurguluyor.  Oysa su iklim değişiminde, tarımsal çabalarda, beslenme güvenliğinde, enerji üretiminde ve sağlık sisteminde son derecede önemli bir öğe.  Kullanımındaki çarpıklıklar ekonomik gelişmeyi de, ekosistemleri koruma girişimlerini de, fakirliği ve az gelişmişliği yok etme projelerini de aksatıp kötü yönde etkiliyor.  Sonuçta dünyamızın çeşitli yerlerinde gerilimlere ve çatışmalara neden oluyor. Raporun sergilediği birkaç olguyla, karmaşık ve çelişkili gelişmelere kısaca göz atalım.
  • Eğer bir yörede kişi başına yıllık su olanağı 1.700 m3’ün altına inmişse orada hem kişiler, hem de toplumsal ve ekonomik etkinlikler için sıkıntı başlamış demektir. Örneğin Arap ülkelerinin yarısında bu değer 1.000 m3 olarak beliriyor. Mısır ve Libya’da ise 500 m3’e düşüyor.
  • Bu durumun ileri yıllarda Batı Amerika’da, Çin’in bazı bölgelerinde, Meksika’da yaşanabileceğinden korkuluyor.
  • Türkiye ile ilgili bir bilgi: Kentlerimizde şişelenmiş su talebinde aşırı bir fırlama var. 2000’de kent halklarının %20’si şişe suyu kullanıyormuş. Bu değer 2005’te %37’ye çıkmış. Daha sonra 2010’da %54 olmuş.
  • Yeraltı suları dünya nüfusunun yarısının su gereksinimini karşılıyor. Ama bunlara büyük bir saldırı var. Örneğin tarımsal sulama nedeniyle. (Çin’in kuzeyinde bu yüzden yeraltı su düzeyi 40 metre aşağıya inmiş.) Ya da deniz yüzeyinde görülen genel yükselme tuzlu suyun yeraltı suyuna karışmasına neden oluyor ve kullanım niteliğini azaltıyor.
  • Türkiye, yeraltı sularına (aşırı değilse bile) fazla saldırmış ülkeler arasında yer alıyor.
  • 1960’da Hindistan’da bir milyon kadar kuyu vardı. Kırk yıl sonra bu sayı 19 milyona vardı. Bu, elbette tarımda önemli bir gelişme yarattı ve fakirliği belli ölçüde azalttı, ama termik santrallerin işleyişinde kullanılan su çok azaldığı için durmadan elektrik kesintileri yaşanmaya başlandı.
  • Dünyada 748 milyon kişi temiz içme suyuna ulaşamıyor. Afrikalıların %36’sı bu durumda. Aşırı kentleşme de bu sorunu tetiklemiş durumda. Dünya kentlerinde 20 yıl önce 111 milyon kişi bu olanaktan yoksunken, şimdi bu sayı 149 milyona varmış.
  • 35 yıl içinde su talebi %55 artacak. Bunun bir boyutu nüfus patlaması. Yeryüzü 9,5 milyar kişiyi barındırmaya çalışacak o tarihte ve bu kişiler su içmek isteyecekler.
  • Öte yandan endüstrinin su talebinde %400’e varan bir artış olacağı hesaplanıyor.
  • Tarımda da sıkıntı söz konusu. Suya açlığı gittikçe artan bir sektör bu. Son 50 yıl içinde ekilen araziler yalnızca %12 arttığı halde tarımın kullandığı su %117 arttı.
Bu demektir ki, suyu içmek isteyenlerle suyu kullanmak isteyenler arasında boyutu ve türü bugünden bilinemeyecek bir çatışma gündeme gelebilir. Temiz içme ve yıkanma suyuna ulaşma temel bir insanlık hakkı değil mi?  Öyleyse, insanlık bu karmaşık denklemi nasıl çözecek? Halâ geç olmadan önlem almak gerekmez mi?